Peygamberimiz Hz Muhammet (SAV)’in  Mevlidi Nebi Haftasını kutlama programı okulumuz konferans salonunda yapıldı. Konferans salonunda yapılan kutlama programı  Kuranı Kerim ile başladı. Ardından okulun Tarih Öğretmeni Fırat Orğun tarafından "Peygamberimizin Örnek Hayatı" konu bir konferans verildi. Fırat Orğun konuşmasında;

    “Besmele, hamdele ve salvele

·Hz. Muhammed (as) yalnız bir peygamber olarak değil tarihi bir kişilik olarak da dünya tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biridir. Bu durum yerli yabancı birçok araştırmacı tarafından da dile getirilmektedir. Çünkü ondan sonraki dünya ne inanç ne siyaseten ne hukuken ne de temel değerler bakımından asla ondan önceki dünya olmayacaktır.

·İnsan olmanın ne demek olduğunu yaşayan, somut örnek yoluyla göstermek için Yaratıcı tarafından seçilmiştir. Ahseni takvimden maksadın ne olduğunu canlı bir örnek, Kuran’ın ifadesiyle üsve-i hasene olarak gönderilmiştir.

·Her şey zıddıyla bilinir nüktesi gereğince Ondan önceyi tanımak gerekiyor ki onun dünyaya katkısını anlamak mümkün olsun. Bilindiği gibi O gelmeden önceki döneme cahiliye denilmektedir. Cahiliye kelimesinin kökü olan cehl-cehalet kelimesi Türkçeye genelde bilgisizlik olarak tercüme edilir. Şüphesiz ki bilgisizlik anlamı olduğu gibi Hz. Muhammed’den önce pek çok konuda bilgisizlik vardı. Özellikle tek Allah, ahiret, hesap vb. inancı.. gibi metafizik konularında ve toplumsal düzeni sağlayan hukuk kurallarının ne olması gerektiği konusunda. Mekkelilerin çoğu -metafizik meseleler dışındaki- konularda bilgili insanlardı; tüccar oldukları için dünya hakkında malumatları vardı.

·Cehalet aynı zamanda hilmin ve hikmetin zıddı olarak kullanılır. Hilm, ağırbaşlı-olgun ve yumuşak huyluluk; hikmet ise yerli yerinde ve sonu faydalı olan işler yapmaktır. Bu açıdan bakıldığında cehalet, daha ziyade bir tavır ve tutum manzumesi geliştirmekten ve bunları sergilemekten yoksunluk anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ayet ve hadislerde yerilen cehalet, insanların doğru olmayan değerler sistemi benimseyip hatalı tavır ve tutumlar içinde bulunmasıydı.

·Birkaç örnek vermek gerekirse; Mevcut düzeni aşırı benimseme, dışına çıkmaktan çekinirlerdi. Yanlış olup olmadığını sorgulamaz yahut açıktan tenkit edemezlerdi.

·Kalabalığı ve çoğunluğu doğrunun ve hakkın ölçüsü kabul ederlerdi. Çoğunluktan ayrılmayı ve kınanmayı göze alamazlardı. Ebu Talib’in ölümü öncesinde kendisini imana davet eden Hz. Peygambere şöyle dediği rivayet edilir: Kureyş’in kadınları arkamdan “Ebu Talip ölümden korktu da Müslüman oldu” demesinler.

·Atalarıne gereğinden fazla önemser hatta kutsarlardı. Yanlış da olsa onların yolundan ayrılmayı büyük ayıp ve yanlış olarak algılarlardı. Sık sık Hz. Peygamberi de atalarının yolundan yüz çevirmekle itham ederlerdi. Pek çok kimseyi bu kanaldan sıkıştırıp Müslümanlığa geçişine engel olurlardı. Nitekim müşrikler dediler ki: Ey Ebû Talip! Abdulmuttalib milletinden yüz mü çevireceksin?

·Soyu ve soy birliğini ön planda tutarlardı. Doğrusuna yanlışına bakmadan aşiretlerinden olanların arkasında dururlardı. Müslümanlığı seçmemiş Haşimoğluları Hz. Peygambere bu yüzden sahip çıkmıştı.

·Doğru-yanlışın ölçüsü kendileri ve çıkarlarıydı. Yeri geldiğinde ayların adlarını bile değiştirirlerdi. Mal ve adamların çokluğuna dayalı gücü kutsarlardı. O nedenle hak ve hakikatin ölçüsü ve mesnedi güçlü olmaktı.

·Bütün bunların zorunlu sonucu olarak haktan ve doğrudan yana olmakta zorlanırlardı. Çıkarları uğruna hakkı-hakikati görmezden gelmeyi tercih ederlerdi. Hz. Ömer bu hususta öne çıkan bir şahsiyetti, haktan yana olmayı severdi. Hz. Peygamber “Allah’ım İslam’ı iki Ömer’den biriyle kuvvetlendir” diye dua etmişti. Ömmerleri biri Hz. Ömer diğeri onun dayısı Amr b. Hişam yani Ebu Cehil’di. Ebu Cehil son derece inat ehli ve kibirli biriydi. O nedenle dua Hz. Ömer’de makes buldu.

·Hz. Muhammed’in getirdiği mesaj soyut ve ilkesel birlikteliği öne çıkardı. Akrabalık, soy, çıkar, güç gibi unsurların hakkın ve hakikatin yerine geçemeyeceği bir anlam ve değer dünyası inşa etti. Birey olarak var olmayı ve hür irade üzerinden kararlar verip uygulamayı merkeze aldı. Her bir ferdi Allah ile doğrudan ilişkisi olan bağımsız bireyler olarak konumlandırdı.

·Müslüman toplumun temeli ve kurucusu olacak yeni bir hukuk düzeni vücuda getirdi. Bununla birlikte bütün insanlığı kuşatacak doğal hukuk düşüncesini ortaya attı. Erkek, kadın, çocuk, yetişkin, köle hür vs. ne olursa olsun insan olmaktan kaynaklı bir değerinin olduğunu; sosyal statü veya rolünün bunu değiştiremeyeceğini hükme bağladı.

·Sarsılmaz ve aşındırılmaz bir dini özgürlük alanı oluşturdu. İnsanların seçtiği dini serbestçe ve korkmadan yaşamalarını hukuki ve dini güvence altına aldı.

·Kadını basit ve değersiz bir varlık olmaktan çıkarıp İslam toplumunun temeli olan ailenin merkezinde kilit bir konuma yerleştirdi. Anne, eş ve kardeş olarak saygınlığını artırdı. Her türlü ekonomik hakkını güvence altına aldı. Fakat aynı zamanda onu günlük hayatın ağır yüklerinden azade kıldı. Bununla birlikte sosyal hayattan dışlamadı. Nitekim Hz. Ömer’in çarşı Pazar sorumlusu Şifa bt. Abdullah adlı bir kadındı.

·Rahat ulaşılabilir ve bir takım hileli yollarla kendisinden kolay faydalanılabilir bir varlık olmaktan uzaklaştırdı. Ücretle ve geçici hazlar için kadınlarla ilişki kurulmasını yasakladı. Örtünme ve mahremiyet kuralları ile onun değerini yükseltti.

·Cahiliye denen olgu yalnız tarihi bir dönemlendirme de değildir; kişi ve toplumların kendi hayat yolculuklarında bir içine düşmekten kaçınamayacakları bir evredir. Herkes veya her toplum bu anılan problemli yaklaşım ve kabullere musallat olabilir. Nitekim günümüzde de bazı cahiliye değerlerinin öne çıkarıldığı görülebilmektedir.

·Bu bağlamda Filistin’de yaşanan katliamları kabullenmek ve bir takım bahane ve kılıflar uydurarak duyarsız kalmanın yollarını aramak da bir cahiliye tavrıdır. Hz Muhammed’in inşa ettiği anlam ve değer dünyası hem Müslüman hem de mazlum bir halk olan o insanların yanında durmayı zorunlu kılar. Bunu elimizle, olmadı malımızla, olmadı dilimizle en azından kalbimizle yapmaktan geri durmamak Hz. Muhammed’e olan bağlılığın gereğidir.

     Son olarak, ulu önderimiz ve ebedi rehberimiz Hz. Muhammed’e salat ve selam ederek ve Filistinli kardeşlerimizin ve Kudüs’ün bir an önce felaha ve özgürlüğe kavuşmasını Cenabı Allah’tan niyaz ederek konuşmamı bitirmek istiyorum”

     İman ve İstikamet konulu video gösterimi, ilahilerin ve şiirlerin okunması ile devam eden programın sonunda İlçe Milli Eğitim Müdürü idris Kabahasanoğlu bir teşekkür ve selamlama konuşması yaptı.

      İlçe Milli Eğitim Müdürü  Kabahasanoğlu konuşmasında, " Böyle güzel ve anlamlı program düzenledikleri için başta okul müdürümüz olmak üzere, emeği geçen öğretmen ve öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.  Peygamberimizin; Müminler  birbirini sımsıkı tutan binalar gibidir, hadisini hatırlayarak diyorum ki bugün Filistin'de Gazze'de Müslümanlar İsrailli siyonistler tarafından katlediliyor. Biz Müslümanların halini bu hadisi şerife göre yorumunu sizlere bırakıyorum.  Peygamberimizin sade yaşamını ondan geriye kalan eşyalardan bir kez daha anlıyoruz. O'nun   Mekke'nin  Fethinden sonraki gösterdiği tavır muzaffer komutan gibi değil de sade bir tavır olması,  hayatına aynı sadelikte  devam etmesi O'nun gerçekbir peygamber olduğunu Batılı bilim adamları da ifade ediyor. Sevgili gençler peygamberimize çokça salat ve selam gönderin. Gönderin ki bizden haberi olsun. Hep birlikte Of'tan Allah'ın Resülüne  (as)  selat ve selam gönderlim." sözleriyle duygularını ifade etti.

      Okulumuzda yapılan  Mevlidi Nebi Programını hazırlayan İHL Meslek Dersleri öğretmenlerimiz Elif Tellioğlu, Salih Akyüz hocalarımıza, programda görev alan öğrencilerimize programımıza katılan İlçe Milli Eğitim Müdürü İdris Kabahasanoğlu,  Okul Aile Birliği Başkanı Hasan Koç, okul müdürleri, öğrenci, öğretmen ve velilerimize teşekkür ediyoruz.